Category Archives: Uncategorized - Page 5

>3’den 1 eksik

>Hep gideceğin kıyıya mı göz dikersin ayrılırken?
Suç mu geride bıraktığın şehre dönüp bakmak?
Artık o sahil yok mu artık ayrılan için?
Ya şehrin gidene bakması suç mu?

>Hayat hakkinda

>hafif agirligini hissederken omuzumuzda hayatin, yavas yavas akar anilar gozlerimizin onunden.. tane tane duserken bazilarini yakalar saklariz ceimizde.. ILLA guzel olmalari gerekmiyor bularin.. bazi acilarda girer cebimiz. oluler ayriliklar kavgalar… hayat boyledir iste… gozlerimizin onunden akan taneciklerdir. Asil soru hangilerini cebinizde saklayacaginiz

>Bonzai

Hayatlarımız elimizdedir. Ancak birileri tarafından kırpılmak istenmektedir devamlı. Tıpkı bonzai ağaçlarına yapılan gibi…

Başta aileler bizi birer ağaç gibi sularlar, büyümemiz için gübre atarlar. Ancak belirli büyüklüğe geldiğimizde bizi budamaya başlarlar. En azından çalışırlar. İstedikleri gibi bir evlat yetiştirebilmek için. Eğim vermeye çalışırlar. Bunları yadırgamamak lazım. Doğru yapılan budama daha hızlı büyümeyi sağlar. Ancak bu budama şekil vermek için olmaya başlar.

İşte o vakit sürtüşmeler başlar. Gerçi daha çabuk ve verimli büyüme gerçekleşmesi için budamalarda bile gerçekleşir. Çünkü budama dallarının kesilmesi anlamına gelir. Tek tek kesilir. Canın acır. Bazen istenilen budama yanlış dalları da keser. Ve tam büyüme gerçekleşmez. Bir tarafımız eksik kalır. Böyle büyürüz(Büyümek dersek buna tabi).
Toplum budamaya çalışır bizi, insanlar, tanıdıklar, sevgililer, kardeşler, abi’ler ve tüm insanlık. Sizinle ilişkili herkes(üzerinizde hak iddaa edemeyenler bile) sizi budamaya çalışır. Keser sonuçlarını görmeden…
Ve fark etmeden sende budarsın insanları. Çünkü böyle görmüşsündür. O dal seni rahatsız ediyordur. Sana battığı için değil sadece güzel gözükmediğini düşündüğün için budamak istersin…
Ve fark edemezsin birisi gözüne sokmadıkça ne yaptığını. Gözün acır. Uyuduğunu anlarsın. Dalın kalmış kendine özgü ve elinde bir bağ makası sağdaki soldaki insanların peşinden koşuşturuyor olduğunu fark edersin…
Ben budama yaptım. Kabul ediyorum. Ama beni budamaya çalışanlara gözlerine soktum ne kadar doğru olduğunu bilsem bile dallarımı. Uyanma sırası bende galiba. Artık elimdeki bağ makasını bırakmak istiyorum…

Lütfen Beni Öldürme…

>

Geçen gün bir yerde denk geldim bu filme. Çok kısa bir bölümünü izleyebildim(çok güzel filmdir kendisi tavsiye ederim). Neyse asıl konuya geleyim. Bir kısmında yazar yüksek bir binadan kendini boşluğa bırakmanın nasıl bir his olacağını öğrenmeye çalışıyor. Masanın üstünde gözleri kapalı bir şekilde gökdelenin tepesinde kendisini boşluğa bıraktığını düşünüyor.

Asıl dikkat çekmek istediğim o his. Ayaklarının altındaki zeminden ayrılarak serbest düşme hareketi ve çaresizlik…

Ama bir istek de vardır orada. Kendini boşluğa bırakmak.(Ya yarı yolda korkup/pişman olup geri dönmek istesen… tabi ki geri dönüş yok tabelasını unutmuşlardır girişte, en azından sen bunu bilirsin…) İşte bu yüzden paraşütle atlamak gibi ufak bir isteğim var. Kısa bir süre de ol. üzerime baskı yapan hayattan serbest düşme yaparak kurtulmak. Onlarla beraber yere kadar düşeceğim ancak olsun. Düşerken hepsi ile bende düşüyor olacağım.

>İstanbul…

>

İçinde istanbul olsun…

Peki nedir bu istanbul sevdası? İstanbul’u, İstanbul yapan nedir? İçinde yaşayanları mı? Vapur ile geçerken size eşlik eden martılar mı? Tarihi mi? Yaşarken verilen mücadele mi?

Nedir yani bu aşk, nedir bu sevgi? Gerçi bu sevgi yavaşça benliğine giriyor… Sarıyor etrafını… Nedir bu şehri bu kadar yaşanır kılan?

Belki içinde yaşayanlar. Her gün yüzünü görmek için uyandığın sevdiğin. Ya da keyif ile çalıştığın iş arkadaşların. Her akşam bi iki lafın belini kırmak için can attığın dostların. Belki de sadece bir fotoğraf çekmek.

Gün batımını izlemek mi yoksa? Boğazı seyrederek yudumladığın bir içeceğin keyfi mi İstanbul’u İstanbul yapan. Yoksa derin bir nefes çekerek aldığın yudumu armağan ettiğin sevdiğinin hasretimi.

Yoksa bir kıyıda kafanı dağıtmak için tahta iskelede duran vapuru mu izlemenin verdiği keyif midir? Ya da sevdiğini istediğin gibi özgürce sarıp hayatı en derinlerine çekerek hayatta olduğunu hissetmek midir?

Oysa ki tam anlamı ile istanbuldan kaçmıştım ilk gördüğümde… Ben sakin bir şehrin, sakin bir genciydim. Bu kadar kalabalık ve koşuşturmaca beni korkutmuştu… Üniversiteye gelmek için istanbul’u seçmemiştim bile… Çünkü orası beni yutar diye… Galiba yuttu da. Ama bundan mutluyum. Çünkü seviyorum.

Bir martının kanadında,

Gezsem seni karış karış…

>Kelimeler…

>

Kelimeler belirler bizi aslında… Kim olduğumuzu ifade eder başkalarına… Onları iyi seçmezsek başımıza neler geleceğini kimse bilemez sonuçta… Ama yine o kelimeler gün gelir kalp çalar… İşte yine o kelimeler parçalar ruhu… Fark etmezsen kaybolur yavaşça… İşte bu yüzden Sessiz olacağım artık… Kelimelerimi kendime saklayacağım…

Günü gelene kadar sessizce bekleyecek o kelimeler… Ne kalp kıracak yeniden ne de kalp çalacak…

Artık kendi işime odaklanmam gerekiyor…

>İsim şehir aşk… – 3

>

Bölüm 3…
Aşk…

Ve Sonunda şehre aşk ismi gelir…

Aşk nedir? Kime yada neye aşık olunur?·

Bir insana, bir şehre, bir elbiseye, bir arabaya…?

Nedir aşk? Onunla beraberken onu düşünmek midir? Yoksa o yok iken onsuz yaşayamamak mıdır? ayrı iken ismini duyunca kötü olmak mıdır? Beraber zevk almak mıdır?

Seversin onu, koşulsuz… Yalnız iken ızdırap çekersin… Yaklaşırken heyecanlanır, ayrılırken arkana bakarsan gidemeyeceğini anlarsın… Kabullenirsin her şeyi ile… Hayatta ismini veren ailenden daha çok düşünürsün onun ismini… Varlığını anlamsız bulursun onsuz… Kelimeleri kullanamazsın ona karşı… Kelimelere ihtiyacın yoktur zaten bu durumda…

Bir şehri sevmek, onun ismini aklına kazımak… Sıkıldığında sokaklarında gezmek… Vakti geldiğinde bank’ta oturup etrafı izlemek… Seversin onu… Bazen sadece bir anlık görüntüsü için uzun yollar gidilir mesela güneşin doğuşunu ya da batışını izleyebilmek için. Mutlu olursun başka bir yerde olmadığın için. Mutlu olursun ona aşık olduğun için. Ve üzülürsün başka şehre giderken… Gideceğin gün hüzünlenirsin… Bırakmak zor gelir oraları, ne kadar kısa bir ayrılık olsa bile….

Ve seversin… Belki bir daha göremeyeceksen adını anmazsın, üzmesin seni diye…

İşte o kişinin ağzından çıkan söz şudur “Yıllar geçti almadım ismini ağzıma ancak atamadım aklımdan hala…”

>İsim şehir aşk… – 2

>

Bölüm 2…
Şehir…

İsimden bahsetmiştim… Ancak insanlar için demiştim. Şehirler için ise işlem tersine dönüyor. Şehirlerin kendileri, isimlere hayat verir. Mesela Çanakkale. Gelip görmüş olanlar için çok büyük anlam ifade eder. Düşündüklerinde bu ismi tüyleri ürperir(Ne kadar zaman geçmiş olsa bile…) (Çanakkale yerine İstanbul, Ankara da olabilir.)

İşte bu yüzden şehir yaşar. Nefes alır… Bazen öfkelenir… Bazen hüzünlenir ve ağlar… Sen onu terk ederken de arkadan dan “gitme” diye bakar… Hüzünlenirsin, neden gidiyorum ki, ne işim var orada. Dostunu ya da sevdiğini bırakırmış gibi ağır gelir gitmek…

Alışırsın şehre, onunlayken anmazsın adını farkına varmazsın varlığını pek çok kez. Ama ayrı iken ismini duymak bir yerde duygularını ayağa kaldırır. Acaba dersin oralarda bir şeyler mi değişti?
O kaldırımı yıkmışlar mı yine dersin… Hep ayağının takıldığı o çıkıntıyı hatırlarsın.·
Arkadaş dönüm şehrimden bahsediyorlar dersin, bir köşesinde bir çıkıntı vardı hep takılırdım az gülen olmadı bana orada dersin ama yüzün hiç sinirli değildir. Aksine özlem doludur.
Çünkü o şehir senindir…
Onu paylaşmayı öğrenmişsindir…
Onunla yaşamayı öğrenmişsindir…
Onu yaşamayı öğrenmişsindir…

İnsanlar gibi ismini duyunca aklına gelir anıların.

“Yıllar geçti almadım ismini ağzıma ancak atamadım aklımdan hala…”

>formspring.me

>

openldap hakkında bir seyler yazabilir misiniz? Okuyup ogrenmeye calısıyorum. Umarım hayata gecırecegım.

Hmm ne yazayım bilemedim. Çok güzel bir şeydir. Kimlik kanıtlama konusunda gerçekten çok işe yarar bir araçtır. Bir uygulamanın ldap üzerinden kimlik kanıtlama yapabilmesi gerçekten önemli bir olay olduğunu düşünüyorum. Daha ayrıntılı şeyler yazabilmem için daha spesifik sorular olması gerekiyor…

Ask me anything

>64’bit pardus yolunda giderken belgelendirme…

>

    Uzun süren çalışmalarımızdan haberdar olan insanlar hani belgeler nerede diye soruyordu. Sevgili Necdet Yücel hocamın isteği ile yavaştan(!) tr.pardus-wiki.org adresinde yaptıklarımızı yazmaya başlayacağız inşallah 🙂 Meltem, metin ve ben ara ara zaman bulduğumuzda buradaki belgeyi güncellemeye çalışacağız. Kendisi burada.

Not: Biraz anlaşılmaz terimler kullanabiliriz dikkatli olun:)