Author Archives: mbilgin - Page 2

Bir Dansın Anatomisi

Dans ile kastım burada 2 kişinin uyumudur. Hayat ne kadar uyum gösterilirse o kadar rahat yaşanılacağının kanıtlarıyla doludur. Bir ışığın bir gölgenin uyumunu yalnızca izleyenleri etkilemekle kalmaz. Parçaların birleştiği hissi insanı tutsak alır. Bu tutsaklık asla sonlanmayacak hissi uyumu gösterir. Parçaların her birleşme noktasında gözlenmelidir. Burada yüzdesel(%) değil duyguların uyumu göze çarpar. Neden bu hislere bu kadar önem veriyoruz ki?

Bütünden parçaya gidemeyişimize.

Emin olmak hayatın neler getireceğini bilmeden. Hayatın her an hangi kapıyı açacağını bilmeden, usulca varlığını sürdürmek. Parçaların birleştirmeye çabalarken dökülen kırıkların ayağına batma ihtimalini göz ardı etmek. Kelimelerle güven tazelerken kanayan yaralarla zayıflayarak. Parçaları bütüne uydurmaya çabalarken, parçaları bölmek ve uzunları kısaltmayı, kısalara ek yapmayı gerektiriyor.Parçadan bütüne giderken yaptığımız hataların aynılarını bütünden parçalara giderken de yapıyoruz. Yok sayıyoruz bazı kısımlarını. Bir mantığa oturturken daha rahat anlamak için usulca katlediyoruz farklılıklarımızı. Yalnızlığımız gözler önünde çıplak kaldığında, düşlerimizde standartları oynuyoruz.

Griple yaşanan aşktan alıntılar

Yalnızlıktan sıkıldığımızda artık soğuğu almalıyız bedenimize. Bir anlık hevesler ile sıcak bedenimizdeki ufak bir ürperti ile aşk başlar. Her aşk başlangıcı gibi yanakların kızarması, anlamsız hislerin belirmesi ile devam eder. Şimdi usulca yatağa uzanın ve aşkınızın meyvelerini afiyetle yiyebilirsiniz. Burun akması, anlamsız bir duygusallık ve gereksiz düşünceler silsilesi. Oysa aşkınız ondan başka hiçbir şey düşünmemenizi sağlayacaktır. Ansızın gelen aşk nöbetleri ile içinizde çoşan aşk burnunuzdan gelecek, boğazınız düğümlenirken insanlar halinize bakıp üzülecekler. Sen içindeki aşk ve meşk ile yanarken birileri senin haline üzülüp sana destek olamaya çabalayacaklar. Sevgileri ile pişirdikleri çorbalar boğazından geçemeyecek aşkından. Aşk ile yanarken bknz(yanaklar al,al mide içinde böceklerin uçuştuğu) bir yandan kurtulmak için daha fazla aşka sarılırsınız bir yandan da sevgi ihtiyacınızı bir başkasından karşılamaya çalışırsınız. Çünkü aşk sevgiyi içermez, merhamet etmez size. İnsan gerçekten aşk’a mı sevgiye mi ihtiyacı var sorusunun cevabını sadece gripken alabiliyor. Ve gerçekten kimi sevmeniz gerektiğini o fısıldıyor kulağınıza.(Bademcikleriniz kafanızdan daha büyük hale gelmediyse tabi ki)

Yazardan not: Aşkı ve sevgiyi arayanlara kış mevsiminde tek tavsiyem grip olun ve gerçek aşkı ve sevgiyi tadın

Düşten Gerçeğe

En çok sahip olmadığımız şeyleri düşünüp onları arzularız. Elimizde olanların kıymetini bilmeme değildir bu. Elimizde olanların düşündüğümüzde şükretmemiz gerektiği söylenir. Var olanları düşünürken olması gerekenleri düşünüp onları ele geçiremeyiz. İdea dünyayı ilk öncede düşlerimizde oluşturduğumuzu, gerçeğin değil de hayal edilenin olması için uğraştığımız bir evren/dünya/ev/hayat hayal ederiz. Buradan 2 konuya dallanmak istiyorum aslında.

İlki var olmayan bir şeyi hayal ederek gerçek kılma çabası. Yaratıcı olduğumuz konuları biliyorum. Bir ilham gelmesi ile yaratıcılığını önünü açıyoruz. En azından öyle geliyor. Bazı şeyler sadece düşünerek buluyoruz. Bakınız bilim. Bir yere ulaşmak için oturup düşünüyoruz. Bir yol izliyoruz. Peki ya özgürlük düşüncesi?

İkinci olarak da özgürlük düşüncesi geliyor. Ancak özgürlük düşüncesi nereden geldiğini değil de kimler tarafından verildiği bilgisi var elimizde [1]. İlk olarak dini seçme özgürlüğü gelmiş gibi görünüyor kaynaklarda.

Düşünürken aklımda olan, ilk önce düşünebilme özgürlüğü olması gerekiyor. Düşünüp bulabilesin özgürlüğünü, Sonra düşüncelerini birine anlatabilmelisin ki bu düşünceden/düşten haberdar olsun. Sonrasında sahip olduğumuz diğer şeylere, yeme-içme, uyuyacak yer, din gibi konularda düşünmeye başlamak gerekli. (düşler/düşünceler güncesi)

Bu kadar üzerine düşündüren şey ise yine bir şarkı/klip.

Eşleşen ruhların eşleşemeyen bedenlerin halleri

Bir şarkı bile eşleşen (eşleşen denildiğinde aklımıza sadece bluetooth gelmesi – en azından) ruhların huzursuzluğunu nasıl da bilemiyoruz artık. Kelimelerin anlamı, ezginin kalp ritmimize yaptığı baskı göğüs kafesi sıkışırken, kendimizi tanımlayamadığımızı fark edemiyoruz yine. Çok basitti aslında ruh denilen şey, ya da kalp atışları, biraz hormon, az kimya bilgisi ile alsak hep mutluluğu en hızlısından. Ne diye arayıp durduğumuzu bilmeden bakınıyoruz boş gözlerle etrafa, ufacıcık bir kıvılcım çakmasını için ömürlerini verene ruhları, ömürlerin bitmesin diye uykusuz kalamayan bedenlere sıkıştırdık. Bir tutam özgürlüğü çok gördük ruhlarımıza. Kafamızı kaldırıp baktığımızda görebildiğimiz sonsuz uzayı hayal bile edemezken, ondan kendimizi bu kadar ayıklamak neden ki? Hep sorularımızı sorup asla cevap alamazken nasıl kavuşacaktı ruhlarımız özgürlük bayrağına. Bedenlerimizi geride bırakabildiğimizde ruhumuzu kaybederiz diye korkudan ölmeseydik keşke. Ruhlarımızı özgürleştirirken kaybettiğimiz bedenlerimizi biri bulursa kenara kaldırsın birileri üstüne basıp geçmesin.

Taşındım

 

IMGP7482

Sadece bir gözlemci olursan kendi hayatını ıskalarsın. Hayatın ana kuralı şöyle ifade edilebilir: Olabildiğince iyi
yaşa. Hayat bir oyundur. Kurallarını öğrenmek istiyorsan içine dalmalı ve her yönüyle oyuna katılmalısın. Yoksa sürekli değişen bu oyun karşısında bocalarsın. Oyuna katılmayanlar hep sızlanır ve şanssızlıklarından yakınır. Şanslı olmanın biraz da kendi ellerinde olduğunu görmeyi reddederler.

Darwi Odrade – Dune Rahibeler Meclisi

Bir kitaptan alıntı yaparak başlamak çok bilgece geldiği için böyle başladım. Bu yazıda aslında delice gelebilecek bir kararla hayatımı ve rahatlık alanımı terk ederek bir öğrenci yurduna taşındığımı oda arkadaşımla “Nestle BreakFast Cereals” yiyerek geçiriyorum. IMGP7485

 

Yeniden öğrenci olmak garip bir his. Uzun süredir “çok mu pahalı ne” diyerek geçirmediğim zamanımı artık kemer sıkma politikası ile geçiriyorum. Bir yandan ingilizce konuşma/anlama çabalaması içinde geçirip bir yandan da analog film banyosuna katılıyorum. Hayatın neler getireceğini evde/yurtta oturarak beklemektense çantamı alıp dışarı çıkmayı istiyorum. Yeni insanlar ve yeni hayatlarla tanışmak kendine biçtiğin rolü oynamaktan belki daha önemlisini farkında olmadan üstleneceksin.

Hayat sokakta. Çıkmazsan rol alamazsın.

11541582_10153446520763330_22503125_o

Dirseğinin değdiği bir hayat varken yanında uzaklara bakmak çok kolay. Kelimelerle değil hisler ile anlaşıldığı bir hayatın çok uzaklarda olmadığını bilmek ne güzel. Aynı yöne bakarken farklı şeyler görmek, farklı geleceklere sahip olmak ve bu konu seni hiç ilgilendirmiyor olması, bir duyguyu farkında olmadan bu kadar yoğun yaşayabilmek gerçekten uçan bir balonun arkasından baka kalmak gibi bazen. Bir duyguyu nasıl anlatabilirsin ki asla yaşamamış birine? Ya da nasıl anlatmaya çabalarsın senin hissettiğini hisseden birine. Ne kadar saçma bir uğraştır. Cümleye başlarken kuracağın kelimeleri dahi bilen birine anı paylaştığını nasıl anlatabilirsin? Bilmem ben kuramam büyük ihtimal. Bir motor seferinde çektiğim bu fotoğraf içimde ufak bir acı oluşturdu. En son ne zaman oturup bir anı yaşadığımı düşündüm, kelimeleri dahi boş verdiğim günlerden ne kadarda uzak kalmışım. Paylaşmayı unutuyor muyuz acaba ıssız sokaklara bir başımıza korkusuzca girerken, bakmayın çok uzağa değil eve gitmeye çalışırken bile aklımızın köşesinde korku, ufak bir heyecan varken. Kime ne, nerede, nasıl ve kim için orada olduğumuzun.

IMGP7029

 

Sanırım usulca olmayan kıskanç bakışları sergilemekten başka kaçar yolumuz kalmıyor. Tam karşı kıyıdan olmasa da karşı motordan bakışları yakalayabildim. Uzak düşler ile olan duygularımı tasvir edebilecek bir bakış.

Seri üretilmiş ürünlerle özel olmayak

6522801001_1618ca5a86_b_d

Yolda yürürken fark ettiğim(evet yeni fark ettim) bir konu oldu. Bizler insan ırkı olarak kendi gruplarımızda özel, farklı olmaya çabalıyoruz. Böylece doğanın gereği üreyebilmeye kadar uzanan bir yolda bir çoğunu geçmeye çabalıyoruz(Hayır ben ‘X’i bunun için kullanmıyorum/almıyorum diyenleri es geçiyorum). Alınan kıyafetten, içilen biraya, sürülen motora, kullanılan telefona kadar pek çok parkurda yarış halindeyiz. İşin ironik tarafı(yeni fark ettiğim) bunu tamamen seri üretime dayanmış ürünlerle yapmaya çalışıyoruz. Alınan telefonlar milyarlarca üretildi. Ancak herkes kullanamıyor çünkü kullanabilmenin bir maliyeti bulunuyor. Sanırım bu yarışı artık maliyetler belirliyor. Maliyetini karşılayabildiğin kadar ileride bir hayat, üreme yeteneğine sahipsin(evet bir kısım için para = garanti gelecek). Peki neden seri üretim başladı. İlk seri üretim olan ürünleri kim kullandı soruları için bknz [0]. Burada temel kelime popi(popüler) olmak üzerinde bağlıyorum.

Fotoğraf CC ile lisanslanmış olup linki de [1]. Daniel Oines e teşekkürler.

Kendime Not/ Okura İçses: Bir günde popi ve grupların popüler kavramlardaki algı yönlendirmesi konusunda düşünmeyip planlıyorum.

Buyur

Kafanı koyabileceğin bir kucak bekleme, ben sana boş koltuklar verebilirim tek kişilik. Hem de yanı başımda sıcak bir kahve paylaşmam seninle, sıcak bir sohbeti iste benden. Kahveleri daha önemli yapma hayatında iki satır düşüncelerimden. Fazla aydınlık bir yer bekleme, uyuklarım ben koltukta. Hadi kalk yat yerine dediğinde ise sevdiğimi söylerim gidiş gelişleri uyku ile uyanıklık arasında. Hadi gel boş koltuk var. Bolca konuşulacaklar var. Uyumaya değil hasrete gel.

IMG_20141212_220415

Gönlünü uzat çarpan dalgalara

Gönlünü uzat kıyıya çarpan dalgalara,

Usulca otur,

Derin derin nefes al ki gelsin özlem kokuları ciğerine,

Heyecana kapılma ya da korkuya,

Alamazsın kokusunu kesik soluklarda, Varamazsın farkına  arzularının.

Usulca uzat gönlünü çarpan dalgalara.

IMG-20150321-WA0003