Author Archives: mbilgin - Page 3

Sonsuzluk kaç saniye sürer?

Sonsuzluk/ölümsüzlük kişi için benzer/özdeş anlam taşıdığını düşünüyorum. Peki nereden geldi bu sonsuzluk isteği?

İlk bu düşünce (sanırım) yakınlarımızdan birinin öldüğünün söylenmesi/görülmesi ile aklımıza yerleşir. İlk korku, ilk tutku o anda başlar. Hayatımıza bir anlam yüklemeye başlarız/çalışırız. Bir sebebi olmalı bizim şu anda var olmamızın(gerçekten varsak). Bir neden için yanarız. Tek olmaya çalışırız. Önemli olmaya çalışırız. Çünkü bir şekilde biteceğini öğrendik hayat dediğimiz bu şimdiler dizisinin. Bir kanıtlama sonrasında (hatırlanmalıyız çünkü başkalarına kanıtlamalıyız gerekli olduğumuzu). Farkındalık gelir kimilerine, bir şeyleri göstermeye değil de bu oyunu oynamaya ve keyif almaya geldiğimizi fark edebiliriz.

Yaşadığımızı anlayabilmeliyiz ki öldüğümüzü de anlayabilelim. Bunu düşündükçe sadece bugünü hatta şu anı yaşayabildiğim gerçeği ile yüzleştim. Geçmiş rakı sofrası için meze. Gelecek ise yürünmesi gereken bir yol. Ancak şimdi geçtiğin yerin farkında olman gerekiyor. Parçaları birleştirdiğinde anlamlı bir sonuca ulaşabilmek için(dünyayı ele geçirmeyi dahi isteyebilirsiniz[0]) anlarında önemli olduğunun farkında olmak gerekiyor. Koşuşturmaca arasında durup bazen herşeyi bir kenara bırakıp kitap okuyabilmeli insan[1] sadece göğe de bakabilmeli[2,3,4]. Birilerine bir şeyler kanıtlamaktan vazgeçenler olarak sabahı nasıl yapacağımızı düşünürüz. 4 duvar arasında kapalı kaldığın her dakika gitmeyi hayal ederiz. Nefesimiz daralır. Ölüme yaklaştıkça yaşadığımızı hatırlarız. Hatırladıkça yaşamı keyif almamız gerektiğini bir kez daha düşünürüz. Ölmeye değil de yaşamaya geldiğimizi fark edelim göğe bakarken.

Bir yol öyküsü

Bağımlılıklardan kurtulmak için gerilen kaslarının farkına vardığında(sırtında sırtında) çantanı hazırlamak için çok bekleme. Yola çıkma zamanın gelmiştir demek. Bir çanta ne büyüklükte olacağını yol karar verecek. Gerçekten neye ihtiyacın var? Sulu yaz meyveleri mi? yoksa ılık bir çay mı? çantana koyabileceğin şeylerin sınırlı olması (izleyiniz:[0]) size hem sınır hem özgürlük verecektir. Yanınıza aldığınız her şey eski kimliğiniz(ki bundan bunaldınız) bir parça olacak. Yiyecek/içecek, okuyacak, düş kuracak ne varsa bir kenarda bırakmanız gerekecek. Yükünüz ne kadar ağır olursa amacınıza o kadar geç/yavaş ulaşacaksınız. Yol sizin kim olduğunu sormayacak(bknz:[1]). Sadece yolda olmanız önemli. Alışkanlıklarınızı kenara bırakarak gerçekten isteklerinize ulaşabilirsiniz. Parçalanmış ruhunuz alışkanlıklarla bir arada tutmaya yüz tutmuş ruhunuzu özgür bırakarak yeniden özgür olma yolunu seçmesine izin verin. O monofonik/polifonik/çoklu aşırı şarkılı çalan telefonlarınızı ve mp3 oynatıcılarınız arkanızda bırakın ve yeni sesleri duyabilmeye çalışın. Rüyalarınızda işiniz, alışkanlıklarınız olmasın. Renklerin birbirine karıştığı geleceğe değil de o anı beyninizin yaşamasına izin verin. En son ne zaman rüya gördünüz? Umutlu uyandınız yatağınızdan. Bunu düşündüğünde insan artık karşı marketinden alınacak olan serin meyveleri düşünmek yerine sıcakta yürünecek kıyıları, insanları düşünmek istemeyecek misiniz? Kıramaz mısınız kabuğunuzu. Belki toprağını beğenmemiş bir bitki olacaksınız, bu toprakta ölmeyi, belki de büyüyüp çocuğunu(poleni) başka topraklara mı göndermeye çalışacaksınız? Hadi kalkın ayağa ve yürüyün güzel topraklarda vakit geçirin. Dinlenin usulca, ama yolda olmayı unutmayın. Göçebe bir toplumdan yerleşik hayata geçmeye çalışan insanlara dönüşmek bir umutsuzluğun sebebini bilmeden yaşamaya çalışmak neden?

 

Yakında yola çıkmak üzere. Biraz daha dinlenmeyi bilmek üzere.

Evren Hareketi Alkışlar

Sevgili Metin Akın[0] bir gün “Evren Hareketi Alkışlar” demişti. Düşünülecek bir konuydu bu benim için. Kendisi hala benim bolca düşüneceğim konularda uzunca yazılar yazıyor. Kendisi ile bugün telefonda konuştuğumuzda artık yazmanın vakti gelmişti diyerek birbirimize meydan okuduk. (Bir yakıt birimi olan “Gaz” ile ancak bu motivasyonu kendimizde bulabileceğimi düşündüm/uzun sürmedi/ anında kabul ettim.) Konuya geri dönecek olursak. Bir eylem içerisine girme hevesindeyim.

İlk olarak bağımlılıklarımdan kurtulma eylemi olacak. Başlıcıları:

– İnternet,

– Sosyal Medya,

– Ufak tefek geçiştirmelik uğraşlar ile ömrü doldurma ve fark edilmesi kaçınılmaz gerçeklerle yüzleşmeyi engelleyen “HEDE”ler.

Bunlar rahatlıkla kurtulanabilir şeyler gibi geliyor ancak vakit dediğimiz bize asla yetmeyen hayali gerçekliği bir şekilde doldurmuşuz. Nasıl mı?

İstanbul gibi bir şehirde yaşayınca ulaşım konusunda bolca vakit harcıyoruz. Tabi ki delilik sınırına gelmiş bir otobüs/metrobüs[1] 220 kişi taşıdığı söyleniyor. Peki bu kadar kişi sabır seviyesinin son sınırlarında yaşıyorlarsa nasıl birbirlerini öldürmeden(çoğu zaman) yolculuk yapabilirler(yolculuk zamanı +30dk)? Tabi ki bağımlısı olduğumuz şeyler ile etrafına/yolculara ilgisini kaybederek. Bir şekilde eksikliğini/yalnızlığı/öfkesini bir sosyal medya üzerine/arkadaşına aktararak(kusarak) rahatlıyor. Sonuç olarak bugün de ölmeden yolumuzu bitirip evimize gelebiliyoruz.

Bu ufak eylemlerden kurtulmaya çalışma v0.01:

– Akıllı cihazınızın üzerinde uygulamaları silmek.

İşte bu çılgınca bir işlem. Meğerse kısa kısa yetişemiyorum dediğimiz hayat yavaş akıyormuş. Bir boşluğu fark etmek değil de o boşluk ile etrafının kaplanıp seni boğması olarak yaşanacaktır. Bknz: sigarayı bırakmak.

– İkinci aşama buradaki boşluğu daha mantıklı bir konu ile doldurmaya çabalamak.

Etrafımdaki insanlardan alabileceğim yakıt(Gaz) ile hayata daha yararlı şeyler üzerinde en azından düşünmek üzere vakit ayırmak.

 

Şimdilik amaçlar, hedefler ve sonuçları söylediğime göre dağılabilirim.

Saygılar sevgiler esenlikler.

Açılın acelem var

Bunu her gün sıkça düşünüyoruz bir şekilde içimizde yaşıyoruz. Son dakikada servise otobüse yetiniyoruz. Neden?  Basit ekmek parası için düşünüyoruz. Seçtiğimiz işleri evden uzakta seçiyoruz çünkü işe yakın ev pahalı hayat pahalı ulaşım pahalı zaten iki yakayı bir araya getirmeye çalışırken geriliyoruz bir de buna işe okula gitmeyi ekleyin hop kargaşa. İnsanlık içinden bencil yaratıklara dönüşüyoruz. Her an küfreden her sıkıntıda birbirimizi boğazlayacak duruma geliyoruz. Yer bulabilirsek de uyukluyoruz hemen. Vucut yorgun bitik. Sallanma stres geçim zımbırtısı derken ne uyku uyku ne gün gün olabilir hale geliyor. Dur kalklarda, 1 dk ile yetiştilen vapurlarda mutluluğu bulup binilemeyen otobüse küfür yağdırıyoruz. Ağır aksak ulaşımın da her şekilde canını çıkarıyoruz. Metrodan çıkarken aceleyle koşanlar gibi aynı yolda aynı aceleyle makas atanlar öldüreyazıyor hayatlarımızı. Bazen çok boş gelse de evden çıkmak zorunda olunca biz de katılıyoruz bu nefret ordusuna. Bir gün mantıklı olabilecek miyiz acaba?

Bir sona varmak?

Bir sona vardığını nasıl anlar insan? Döngülerden nasıl kurtulur ya da kaçabilir acaba? Hayatta her şeyin bittiğini inancını kalbimize nasıl gömebiliriz ki. Evrenin genişlediğini öğrendiğimizde hayatta sonlandırmayı düşünemiyorum. Bu bir kısır döngüyü kıran etkenler içindedir sanırım. Parça parça olunur bu döngü kırgınlığı. İnsanlığın devam için ailelerimizin bıdı bıdı yap demesi insanın döngülerinin bitmesini engellemek için sanırım. Bilinçsiz bilgileri ile hayatı bizim etkilerimiz dışındaki etkiler harici bir sürekliliği devam ettirmek için uğraşan insanlara selam olsun.

Her döngü bir gün biter. Ne kıracak bu döngüyü bunu düşünmek lazım, belki de tamamen unutmak. Asla bizim elimizde olabileceğini düşünmemek. Ya bizim elimizdeyse kapatma düğmesi?

ps:http://vimeo.com/109094419

 

Fincana kahve koydum gel

Hayatımızda önemli sorularından biri oluyor. Çalışmak için mi yaşıyoruz, yaşamak için mi çalışıyoruz? En son ne zaman bir yakının/tanıdığın sana kahve koydum hadi gel dedi? Çok zaman önce dahi olsa cevabım son zamanlarda işim var. Çalışmam gerek, başka planlarım var gibi. Hayatı bir anlığına dahi olsa kaybetmeye değer görmezken. Hadi kalk gel çağrılarına bu kadar kulak arkasına iterek işe bu kadar gömülüyor oluşumuz çok büyük bir hata var. Bir şeylerin önem derecesini yeniden toparlayarak gözümüzden geçirmemiz gerekiyor. Belki de bir tek benimdir şu boşluğu hisseden. Dumanı tüten bir kahvenin benim için hazırlanmayacak olması. Benim hazırladığıma ise gelen olmayacağına. Neyi beğenmiyoruz bu hayatta, neyi sorguluyoruz, neye burun kıvırıyoruz? Sonunda yalnızlığa açılan kapıyı zorlarken ne kadar sonumuzu düşünüyoruz?

Klasik bir cevap olarak hayat böyledir.

Beklemek gibi bir şeydi aslında.

Bir merdivenin başında seni beklemek gibiydi bu hayat, Işığın bazen söndüğü apartman boşluğuna kulak kabartarak adımlarını duyabilmeye çabalamaktı. İnadına duyulmayan sese, daha da heyecanlı beklemek. Ay ışığının ayağına vurduğunu görüp vaz geçmekti bazen. Tam arkanı dönerken durmamak için inlerce neden varken dönüp yeniden geriye bakmaktı. Usulca başımı koyacağım yastığa sarılmayı senin gelmeyişine bağlarken, sıcak yastığı sevmediğimi hep hatırlıyorum. Soğuktun, bunu biliyorum ama gelmeyen bir soğukluğu insan ne kadar süre düşünü kurabilir ki? Oysa elimde sıcak bir yastık var başımı koyabileceğim. Hafif sert, kollarımı dolduruyor ama soğutmuyor yanan yüreğimi. Ne de düşüncelerimi. Sıcak yastığa koyarken kafamı soğuk düşler kurmak hiçte eğlenceli değil bu aralar. Hadi soğuk bir duş alır gibi in merdivenlerden. Hafif esintide ümitlerimi öldürmüşken gel.IMGP3288

Parmaklıklar

Bugün deniz ile aramda parmaklıklar var

Dönüş Yolunu Bulmak

Bir öyküde geçiyordu ekmek kırıntıları dönüş yolunu gösteriyordu. Bugün ekmek kırıntılarını denize atıyoruz vapurlar dönüş yolunu bulabilmeleri için. Umutlarımızı koparıp yola serptiğimiz gibi. Amacımız nedir değişse bile sonuçlarının aynı olduğunu görüyorum.

Dönüş Yolunu Bulmak

Bir öyküde geçiyordu ekmek kırıntıları dönüş yolunu gösteriyordu. Bugün ekmek kırıntılarını denize atıyoruz vapurlar dönüş yolunu bulabilmeleri için. Umutlarımızı koparıp yola serptiğimiz gibi. Amacımız nedir değişse bile sonuçlarının aynı olduğunu görüyorum.