Çerçeveler

Merhaba sayın okuyucu, biliyorum oradasın saklanamazsın. Günler sonra dahi olsa bir şeyler yazma isteğini özgür bırakıyorum. Hadi hayrını gör. Başlıktan anlayabileceğin gibi çerçeveler hakkında yazacağım. Gözlük gibi pencere gibi.

 

Ama vazgeçtim şimdi yazmayacağım.

Bir parça kuru simit hakkında

image
Hayat, bir parça kurumuş simit gibidir,
Yanmış damağında acısını bastıramazsın,
Ama karnın aç olduğu için yemen gerekir.
Şanslıysan bir yudum çayın olur yanında,
Her kurumuş parçada yumuşatır ağzında.
Damağımız düzelse de çaydan vaz geçmemeliyiz.
Her ne kadar damağımızı yakan çay bile olsa.

Ölüm Bizi Birleştirir

Ölümler hayatta olduğumuzu hatırlatıyor. Ne kadar artık yaşadığımızı hissedemesekte, ritmi bozulmuş kalbin atışı bir şeylerin yanlış olduğunu vurguluyor. Oluşan boşluğu kimse dolduramayacak sonuçta ancak kendi gibi atan bir kalbe ihtiyaç duyuyor beden. Bir şekilde bozulmuş ritmini geri kazanabilmek için. Kendi adıma konuşmak gerekirse sarılabileceğim bir kalp aradım hep. Usulca kabullenişim kalbimi durdurmasın diye. Sanırım ölümler yüzünden hayatta tek kalmamaya çalışıyorum. Kelimelerin yetmediği yerde, kelimelere ihtiyacın olmayan kişi(Lere) ihtiyacın vardır.

Dünyayı Ele Geçirmek – DEG

Bugün yanıtlamam gereken 2 soru. Gün sonuna kadar kendime çokça kez sorup cevabını yazacağım buraya.

 

Bu yaşamınızda gerçekten ne elde etmek istiyorsunuz?
Bu dünyaya başka hiç kimsenin sunamayacağı ne verebilirsiniz?

 

2012’den 2013’e geçerken alınan notlar ve değerlendirmeleri

Genel olarak ufacıcık kağıt parçalarına aldığım notları aktaracağım bakalım neler düşünüp neler yapmışım.

– Neydim, ne oldum? – Kim olmak istiyordum? Kim oldum?

– Neleri başardım? Neleri kaybettim?

–  Geleceğime nasıl yön verdim?

Ana sorular olarak bunlar vardı 2012 bitiminde. Peki ya hedeflerim?

– Konusunda başarılı bir sysadmin olmak,

– Dans öğrenmek, (niyet önemli şimdilik hala askıda)

– Yüzmeye yeniden başlamak, (bir kaç yerle görüştüm ancak zor iş istanbulda)

– Konu ile alakalı sertifika almak, (lpi sınavına girildi.)

– Yurt dışı eğitim olanakları, (ieft fuarına katıldım. Bir iki üniversite aklıma yattı ancak 2014 ve ya sonrasına bırakıyorum şimdilik)

– Yabancı bir dil eğitimi (italyanca, fransızca ya da almanca)(Kendi çabam ile fransızcaya başladım ancak yine rafa kalktı kısa sürede.)

– Yurt dışı gezileri (İngiltere-londra, Almanya-düsseldorf, Japonya-osaka, Yunan adaları- mikonos, Tayland, İtalya-venedik-roma, Rusya) (Şimdilik vize olamamsı ve ufak bir tatil olarak tayland-Bangkok,pattaya gezisine gittim)

– Yeni bir iş, (Symturk ailesine katıldım.)

– Opera, sinema, tiyatro’ya daha önem vermek, (hala yeterince zaman ayıramadım utanıyorum.)

– Klasik bir amaç daha tabi ki yüksek lisans’a başlanacak. (yurt içinde tabi ki ales gibi bir sınava katılmak gerektiği için her seferinde kaçırıyorum başvuruyu başka bahara kaldı bu da)

 

Sonuç olarak yıl içinde daka fazla çabalamak gerekiyor. Önümüzdeki günlerde de 2014 için bir liste yayınlayacağım inşallah.

Nassın?

Nassın {$Kisi_ile_aradaki_bag} #örnek Nassın hemşerim, Nassın canım, Nassın bebii vs.

Peki buna ne cevaplarımız var? Ya da bu soruya neden aynı cümleleri kullanarak cevap veriyoruz. İyiyim, Kötüyüm, berbatım, eh işte, iç güveysinden hallice gibi.

Peki yeni tanımlar kullanmak istesek?

– Eski bir evin kapısının önündeki paspas gibiyim be abi.

– Bir bardak taze doldurulmuş köpüğü üstünde soğuk bira gibiyim.

– Soğumuş bir kahve gibiyim.

– Alınıp bir kenara kaldırılmış, kurulmayı bekleyen ikea masası gibim.

– Kar yağdığında tekrar yüzüne bakılan botlar gibiyim.

– Sokaktaki içi süt koyulmuş yoğurt kabıyım yahu bu aralar.

Karşı tarafın sizi ne kadar anlayacağı şüpheli olsa dahi benzer düşünce yapılarına sahip olunan güzel insanlar ile bunu denemeyi düşünüyorum.

Not: Konuya girmek için nassın denmez arkadaş, gelenektir önemsediğin insanın ruh halini merak edeceksin 🙂

 

Eleştirmek/Eleştirilmek

Bir çoğumuz bu işi düzgün yapamıyoruz. Genellikle alıngan bir yapıda olduğumuzu düşündüğümüzde yapılan eleştirileri öznel algılayıp kırılma durumlarına giriyoruz. Sonuç olarak ya küfredip bsg diyoruz. Ya da umutlarımızı karartıp yapamıyoruz diyerek kenara çekiliyoruz.

Madalyonun diğer tarafına bakalım bir de;

Düzgün eleştiri yapabildiğimiz zaman karşındaki insan sen olsan diyerek yapmalıyız. Empati diyorlar bu işte tabi ki. Ben hangi noktayı kaçırırdım bunu görmek için ne yapmam gerekirdi sorularının cevabını karşı tarafla paylaşılmalı. Kestirip atmak ve doğru yolu(kendince) yapmasını emretmemek gerek.

Yapılan eleştirileri düşünmeli, gözden geçirmeli bir kere uygulamaktan çekinmemeliyiz. Kontrollü deney tadında arada oluşan farkları not etmeliyiz.

Yine klasik bir yaklaşım ile bunlar kişisel düşünceler olduğunu unutmamakta faide vardır.

Her şey olabilmek için hiçbir şey olmak

Yine döndük başa.

Fotoğraf çekerken bir noktaya odaklanıp arka planı olabildiğince flu yaparak ön plana çıkartmak gibidir. Peki ama ya odağımızı değiştirdiğimizde arka plana odaklandığımızda kocaman bir leke gibi kalırız fotoğrafta. Yapılması gereken şey odak noktasını değiştirmek, otomatik odak kullanıyorsak odak noktalarını değiştirmektir.

Bu olması gerekendir. Neden bu kadar bencilce arkada dönen her şeyi bir kenara atıp bir nesneye odaklanıyoruz? Güzellik. Güzellik bir ana ait değil midir? Bu anı yaratan ortam/arka plan değil midir? Teknikler arka planlar vs vs.

Şimdi işin daha felsefi şeklinden bakalım. Her şey biz olabilmemiz için arka plandan bağımsız olmamız lazım. Ya da arka planı da biz oluşturmalıyız. tüm fotoğrafa/hayata yayılmalıyız ki gerçekten sadece ben/biz olabilir. Peki arka planı bir hiç diye yargılarken kendimizi hiçliğe kabul ettirdiğimizde gerçekten her şey olabiliriz. Ve mutlu bir fotoğraf olabiliriz.

Kuruyum bugün

Kurudum bugün,
Gözlerim kuru,
Tenim kuru,
Damarlarımdan kan çekilmiş gibi kuruyum.
Bir kağıt kesiğinde kan sızmayacak kadar kuru ellerim.
Dudaklarım kuru,
Gülsem parçalanacaklar diye düşünür oldum.

Film makarası

36 poz iso 200 değerinde hala bulunabilen bir adet makara var masamda. 3-5 poz çektim güzel hatıralar. Güzel bir ekim akşam üstü analog makinam bozuldu. Enstanesi bozulduğu için uzun süre 1/4 kadar uzun sürüyordu perde açık kalma süresi. Üzüldüm, sıkıldım. Çektiğim pozları göremeden, makaranın kalanını kullanamadan bitti dedim.

Sonra bir hinlik aklıma geldi. Usulca geri sardım makarayı. Makarayı tam sararsam bir daha açamayacağımı bildiğim için ileri sargı mandalından kurtulduğunu hissetmem önemliydi. Zorla dönen makara ufak bir tıkırtı ile kurtuldu. Analog makinemin tamire verip tekrar kullanılabilir hale gelmesi için beklemem gerek. Daha merak uyandıran ise kullandığımı makara ile çektiğim fotoğrafların tekrar pozlama yapmadan devam edebilmek olacak. Ancak bunu başarıp başaramayacağımı zaman gösterecek. Şimdilik ben makinem ile makarama bakıp neler çektiğimi düşüneceğim.